11 Madde İle Minyatür: Gölgesiz Resimler
Dantel gibi özenle işlenen; perspektif, ışık ve gölgeye yer vermese de incecik detayları, parlak renkleriyle büyüleyici bir anlatım kuran minyatür sanatı, Türk sanat sahnesinde önemli bir yer tutar. Çağlar boyunca farklı coğrafyalarda; kâh saraylarda kâh atölyelerde uygulanan minyatür geleneğinin gelişimini, uygulama tekniklerini araştırdık ve gölgesiz resimlerin gizemini 11 maddelik listemizle huzurlarınıza taşıdık.
Minyatür isminin, “miniatura” yani Ortaçağ’da el yazması eserlerin bölüm başlarına yapılan süslemeden geldiği düşünülmektedir. Zamanla bu tabir “küçük” anlamına gelen “minör” kelimesi ile özdeşleşmiş ve küçük resim yani minyatür anlamını da karşılamaya başlamıştır.
İslam sanatında önemli bir yeri olan minyatüre “tasvir”, minyatür sanatçısına ise “musavvir” veya “nakkaş” denmiştir. Çoğu nakkaş eserlerini kişisel albümlerde toplamıştır.
Minyatürün en önemli özellikleri, derinlik algısının, ışık-gölge oyunlarının kullanılmaması ve canlı renklere yer verilmesidir. Minyatür eserlerinde altın ve gümüş yaldızlara da sık sık rastlanır.
Minyatür ustası ilk olarak kullanacağı kâğıdı mermerin üzerine serer ve kâğıdı düzleştirir. Daha sonra taslağını ıslak fırça ile çizer ve ana hatları belirlemek için kırmızı ve siyah renkleri kullanır.
Minyatür yapımında kök boya ve doğal toprak boyalar kullanılmış, 18. yüzyıla dek boyalara yumurta sarısı da eklenmiş, bu tarihten sonra ise yumurta sarısı yerine tutkal kullanılmıştır. Aynı şekilde minyatür kâğıtlarının yapımında ise yumurta ve nişasta karışımı bir harcın tercih edildiği bilinmektedir.
Bilinen en eski minyatür örneklerinin M.Ö. 2. yüzyılda Mısır’da verildiği düşünülür. Bu örnekler papirüs, parşömen ve fildişi gibi malzemelerin üzerine yapılmıştır.
Türk-İslam minyatür üslubunun ilk kez, Selçuklu Türklerinin Mezopotamya, Suriye ve Anadolu’ya yayılmasıyla geliştiği düşünülür. Konya, Diyarbakır, Musul ve Bağdat bu sanatın önemli merkezleri olmuştur.
Bu dönemde verilen eserler; tıp, botanik, astronomi gibi konulardaki bilimsel kitaplarda tasvir amacıyla kullanıldığı gibi edebi metinlere de eşlik etmiştir. Selçuklu minyatür sanatının örneklerini Topkapı Sarayı’nda yer alan Varka ve Gülşah adlı mesnevilerde görmek mümkündür.
Erken dönem Osmanlı minyatür sanatının 1400’lü yılların sonlarında Edirne’de bulunan atölyelerde şekillendiği, bu dönemin eserlerinin Selçuklu sanatından olduğu gibi Türkmen sanatından da etkilendiği düşünülür.
Türk minyatürü Sultan II. Selim ve Sultan III. Murat dönemlerinde en verimli zamanlarını yaşamıştır. Bu dönemde minyatür eserleri daha yalın bir anlatım edinmiş, minyatürlerde kişiler ve olaylar tasvir edilmiştir. Nakkaş Osman bu döneme şekil veren en ünlü minyatür sanatçısı olarak bilinir.
Lale Devri’nde de saray atölyelerinin minyatür konusunda faal olduğu bilinmektedir. Bu dönemin en ünlü sanatkârları arasında Levni ve Abdullah Buhari bulunur. Minyatür, Osmanlı zamanında olduğu kadar yoğun olmasa da hala sanat dünyamızın bir parçasıdır. Osmanlı sonrasında Nusret Çolpan, Süheyl Ünver gibi ustalar minyatür eserleri ile büyülemişlerdir.
16,034 okunma